ÖYLESİNE




Kendimizi sakinliğe ve derin düşüncelere bıraktığımız bir günün akşamıydı. Plajın iskelesinde oturmuş, deniz kokusunu içime çekiyor, bir yandan da suya düşsem keşke, ne yaparım acaba diye düşünüp duruyordum. Her şeyin ziyadesiyle üzerime geldiğini, boğulmak üzere olduğumu hissettiğim bir anda gitmiştim onca yolu. O da gelmişti. Öyle başımı alıp gitmek istediğim için istifa falan edip, kimseye ses seda etmeden çıkmamıştım yola. Yıllık iznimdi, bu sakin tatili bir ay öncesinden ayarlamıştım. Tek başıma çıkmak istiyordum ama bir yandan da yalnızlıktan korkuyordum. Nihayetinde rakısını tokuşturacağı birini istiyor insan karşısında. Yalnızlığın insana huzur veren bir tedirginliği var. Hem yalnız kalmak istiyorsun hem deliler gibi korkuyorsun yalnız kalmaktan. Belki de korktuğun şey yalnız kalmak değil, kendinle kalmak. Velhasılıkelam, iskeleden dönmüş plajda otururken, gecenin karanlığında oradaki en güzel deniz kabuklarını seçip hatıra diye yanıma alacakken çıkıvermişti cümle ağzımdan. “Başka seçeneğim yoktu ki,” demiştim, belki de vardı, bilmiyorum hâlâ.

Şu anda yolunda gitmeyen bir şeyler için yıllar önce verdiğim bir kararı anımsadım. Henüz bir şeylerin o kadar da farkında değilmişim. Olmasını o kadar istemişim ki tutkuyla, ümitle, inatla; oldurmuşum bir şekilde. Ama bu oldurma eylemi biraz şöyle gelişmiş; hani yapboz yaparken bir parçanın etrafındaki girinti ve çıkıntılar boş kısma uygundur ama arada çok ufak farklılıklar vardır, yani o parça oraya ait değildir. Bunu çok iyi bilirsiniz ama zorlarsınız. İyice bastırdığınızda yerleşir parça boş alana. Ama arada boşluklar kalır, görmezden gelirsiniz. Çünkü o anki amacınız o parçayı yerleştirmek ve yapbozu rafa kaldırmaktır, arada kalan boşlukların yaşatabileceği sıkıntıları düşünmezsiniz.
Ben de şimdi elimde fark ettiğim şeyler, üzüntülerim ve ümitlerimle o parçanın yerleşeceği doğru yeri arıyorum. Sonuçta arayan bir şekilde bulur, buna inanıyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HAYAT BAZEN GÖZ KIRPAR